26 Mayıs 2012 Cumartesi

Osmanlıda Temizlik Anlayışı

Osmanlı’da Temizlik Anlayışı ve Önemi…

Osmanlı’da Sağlık ve Beslenme konusunu detaylı olarak inceleyeceğimiz yazı dizimizin ilkinde Sağlık ve Beslenme’nin temel şartı olan Osmanlı’da temizlik anlayışı ve önemi üzerinde duracağız.

Bir zamanlar, Asya'dan Anadolu'ya doğru akan Türk boyları, eski uygarlıkların mayaladığı bu topraklara Uzak Doğu'da oluşan o zengin kültürü büyük bir ustalıkla ve yol boyu, geçtikleri her ülkeden aldıkları malzemeyle zenginleştirerek taþımışlardı. "Açları doyurun, çıplakları giydirin, yıkılanları yapın, az halkı çok edin" gibi kutsal öğütlerle yola çıkan göç kafilelerinin yeni vatandaki görevleri kendilerine böylece bildirilmişti. Bu kültür hareketinde en önemli unsurlardan biri, mutfak kültürü ve bununla birlikte gelen temizlik anlayışı idi. Osmanlı’nın geçmişi ve devlet yapısını inceleyen yabancı bilim adamları, Osmanlı yaşantısının inceliklerinin öğrenilmesi ile başlamaları gerektiðini biz Türk toplumundan daha iyi benimsemişlerdir.

Osmanlılarda temizlik anlayışının önemini, 19. asır Türkiye’sini çok iyi bilen İskoçyalı asilzade, İngiliz milletvekili H. Munro Butler Johnstone da, Türklerin temizliğine hayran olan Avrupalılardandır. “Türkler” isimli eserinde bu konuda şöyle demiştir:
“Osmanlı sadece yeryüzünün en kibar milleti değil, aynı zamanda en temizidir de. Gerçek şu ki, temizliğin dışında nezaket hiçbir şey ifade etmez. Her ne kadar “temizlik dindarlığın diğer bir adıdır” sözü Hýristiyanlar tarafından da söylense bile, onu uygulayanlar Osmanlılardır. Temizlik onlar için sadece sıhhat amacıyla uyulan bir şey değildir. Onu samimi olarak dinî görevlerinden biri sayarlar. Hıristiyanlar pislik bulaşmış bir şeyi temiz kabul etmezler; fakat bir Türk pisliğe hafif temas etmiş bir şeyin kirli olduğunu kabul eder. Temizlik konusundaki hassasiyetlerinin bir sebebi de abdesttir ki onu diğer milletlerden daha sık alırlar. Durulamak, temizliğin temelidir. Daha ötesi, Türklere göre evler de insanlar gibi tertemiz ve kirlenmemiş olarak tutulmalıdır. Her Türk evinin eşiğinin üstünde ısmarlama pirinç harflerle “Pis hiç bir şey bu eşiklere değmesin” yazılmaktadır. Bundan dolayıdır ki hiçbir moda veya özenti, Türkleri ayakkabılarını kapı dışında çıkarmaktan alıkoyamamıştır. Onun evi temizliğin mabedidir.” Sözleriyle ifade etmiştir.

Bu devlet yapısını anlamak için de öncelikle Osmanlılar dönemindeki yaşantının inceliklerine inmek gerekmektedir. Bunların başında da Osmanlı kültürü gelir. Osmanlı kültürünün en önemli öğelerinden birisi de mutfak kültürüdür. Mutfak kültürü de beraberinde temizlik kültürünü getirmiştir. Osmanlılarda su önemli unsurlardan biri idi. Çünkü sebze ve meyve yıkamak, yemek pişirmek, bulaşık yıkamak için su gerekti. Eskiden içme suları ayrıca satın alınırdı. Bugün de özellikle büyük şehirlerde bu uygulama mevcut. Yalnız biz bugün ne içtiğimizin pek farkında değiliz ama eskilerin bir su kültürü vardı. Eskiler âdeta içecek tadar gibi suyu bir yudum alarak onun Çırçır mı, Karakulak mı, Hamidiye mi, Kestanem mi, Çamlıca mı olduğunu anlarlarmış. Sular sakalardan alındığında genellikle küplerde saklanır ve maşraba denilen kapla testi ve surahilere aktarılırdı. Suyun içine herhangi bir yabancı madde girmemesi için küpün ağzı temiz bir tülbentle sıkı sıkıya kapatılırdı. Bu küpler mutfakta tutulurdu. Yıkama için kullanılan su ise genellikle mutfağın yakınında olan bir tulumbadan alınır veya kuyudan çekilirdi. Kolay kullanılabilmesi için de bir tenekeye konur, tenekeye bir musluk yapılır ve bulaşık teknesinin üstüne bir yere yerleştirilirdi.

Osmanlılar’da temizlik o kadar önemlidir ki, Osmanlı’da sanayi ilk kez sabunla başlamıştır. Sabun tarihi üzerine araştırmalar yapan değerli araştırmacımız Dr. Gülden Sarıyıldız’ın da Osmanlı’larda temizlik kavramının öneminin anlaşılması açısından önemli katkıları vardır. Bu araştırmacımızın bilgilerinden edindiğimize göre;
“Trablus sabunu, Çiçek sabunu, Misk sabunu, Hünkari sabun, beyaz ve siyah Paşa sabunu, alaca sabun, kara sabun, kokulu sabun, Kandiye sabunu, Girit sabunu, Arap sabunu, leke sabunu ve fes sabunu... Bunlar Osmanlı Devletinde üretilen sabun türlerinin sadece birkaçıydı. Osmanlılarda sabunla ilgili ilk düzenlemeler Fatih Sultan Mehmet, İkinci Bayezid, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman devri kanunnamelerinde görülür. Fatih dönemine ait Foça Sabunhanesi ile ilgili düzenlemede ve Yavuz devrine ait Trablus Sancağı Kanunnamesi'nde sabun konusunda hukuki düzenlemeler bulunur. Sonraki dönemlerde sabunun üretimi, kalitesi, fiyatı, kontrolü, ticareti ve sabuncu esnafı konularında oldukça fazla vesika ve düzenleme bulunması dikkat çekmektedir. Sabun, Osmanlı Devleti'nde 'sabunhane' denilen ve şahıslara ait olan imalathanelerde geleneksel yöntemlerle üretiliyordu. Sabunun kalitesi ise, kullanılan malzemeye ve üretim tekniklerine bağlıydı. Zeytinyağının kalitesi, kullanılan suyun temizliği, katılan maddelerin oranı, pişirme teknikleri, sabuncu ustasının mahareti ve becerisi sabunun kalitesini belirleyen başlıca unsurlardı.

Osmanlı Devletinde sabun üretimi yapılan yerlerin başında Batı Anadolu ve Adalar, Şam, Halep ve Nablus gelmektedir. Bu yerler zeytin ağacı ve sabunun hammadesi olan zeytinyağının bolca bulunduğu yerlerdir. O dönemde en fazla sabun üreten merkezler ise Midilli ve Girit Adaları, Ayvalık, Edremit, Kemer Edremit, İzmir, Kızılcatuzla, Yunda Acası ve Urla'dır. Buralarda imal edilen sabunun büyük bir bölümü, bazı senelerde tamamı, saray, ordu ve İstanbul halkının ihtiyacını karşılamak üzere 'Dersaadet tahsisatı' olarak ayrılırdı.

18. yüzyılın ilk yıllarında Girit'te sabunhane sayısı birkaç tane iken, yüzyıl ortalarına doğru on mislinden fazla arttı ve adadaki sabunhanelerin adedi daha sonraki dönemlerde 45'e ulaştı. Osmanlı topraklarında geleneksel sabunhanelerin yanı sıra sabun fabrikalarının da kurulup seri üretime geçilmesi için 19. yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşmişti.”

Ayrıca, İstanbul Büyükşehir Belediyesi İSTAÇ A.Ş. tarafından çıkarılan “Osmanlıda Çevre ve Sokak Temizliği” isimli bir kitap bütün bu sorulara dolu dolu cevap vermiştir. Bu konuda yapılan ilk çalışma özelliğini de taşıyan katalog, eski arşiv evrakları ve Evliya Celebi’nin Seyahatnamesi’nden ilginç notlarla da zenginleştirilmiştir. Bu kitapta ise Osmanlılar’da temizlik anlayışı üzerine verilen örneklerden bir kaçı şu şekildedir:

“Fatih Sultan Mehmed vasiyetnâmesinde, “İstanbul’un her sokağına ikişer kişi tâyin eyledim. Bunlar ki, ellerinde bir kap içerisinde kireç tozu ve kömür külü olduğu hâlde günün belirli saatlerinde bu sokakları gezeler. Sokaklara tükürenlerin tükürükleri üzerine bu tozu dökeler ki yevmiye yirmişer akçe alsınlar... Ayrıca 10 cerrah, 10 tabip ve 3 de yara sarıcı tâyin eyledim. Bunlar ki ayın belli günlerinde İstanbul’a çıkalar ve o evde hasta olup olmadığını soralar; var ise şifası orada mümkün ise şifâyâb olabilir. Değil ise kendilerinden hiç bir karşılık beklenmeksizin hastanelere kaldırılarak orada salâh buldurulabilir” demektedir ki Osmanlının temizlik ve sıhhate verdiği önemin bir delilidir.

Osmanlı’da şehrin temizliğini, Subaşı’nın emrinde çalışan “çöpçü subaşı” yapmakta ve denetlemekteydi. Çöpçübaşı sokakları acemi oğlanlarına temizletirdi. Bu çöpçülerin sayısı bin kadardı ve garip kıyafetleri olup, matruş ve keçe külahı giyerdiler. Çöplük subaşısı, onlara İstanbul sokaklarındaki bütün çöp, hayvan pisliği ve kalıntıları toplatırdı. Evliya Çelebi’nin anlattığına göre, sepetlerde toplanan çöpler deniz kenarlarında çamur teknelerinde ayrılır, içinde akçe, mangır veya işe yarar başka şeyler bulunursa bunlar çalışanların olurdu. Çöplük Subaşısı’nın denetiminde çalışan çöpçülere “çöp çıkaran” da denilmekte idi. Bu kimseler sokaklardan geçerken “çöp çıkaran, çöp çıkaran” diye bağırırlar, arkalarında bir küfe ile sokakları dolaşır, birikmiş çöpleri küfelerine doldurarak denize atarlardı. O devirde sanayii artıkları olmadığı için çöpler suda erir gider deniz kirlenmezdi. Hükümet, Beyazıt, Sultanahmet Meydanı gibi meydanları yılda bir iki defa angarya suretiyle İslâm olmayanlara temizletilirdi. Saray ve etrafının temizliğini ise “mezbelekeşin” ismi verilen kimseler yapardı.

Çarşı temizliğinden çarşı esnafı, mahalle aralarının, meydanların, sokakların temizlenmesinden ve mesken çöplerinin toplanmasından arayıcı teşkilatı sorumluydu. Çarşı temizliği için yapılacak harcamalar “avarız sandığı” denilen esnaf sandıklarından karşılanıyordu. Çöpçülük ve lağımcılık gibi hizmetler Evliya Çelebi’nin naklettiğine göre ekseriyetle Ermenilere gördürülürdü. Mahalle temizliği ise, İslami bir gereklilik sayıldığından, sorumluluğu mahalle imamına bırakılmıştı. Temizlik konusunda çok hassas olan Osmanlı, işi kaytaran temizlikçi ve süpürgecileri kürek cezası ile korkuturdu. Çöplük subaşıları gündüzleri kol gezerek çarşı pazarın, mahalle aralarının temizliğine dikkat etmek, bozulmuş kaldırımları tamir etmek, harap binaları Mimarbaşına haber vermek gibi görevleri vardı.”


Osmanlılar’dan edinilen temizlik anlayışının yitirilmeye başladığı dönemlerde, İstanbul Belediye Başkanı Cemil Topuz Paşa, 23 Mayıs 1919 yılında Vakit Gazetesi’nde Türkçe, Rumca ve Ermenice olarak yayınladığı temizlikle ilgili beyannamesi o dönem ki durumu ve Osmanlı’lar döneminde kazanılmış temizlik anlayışının tekrar kazanılması gerekliliğini ortaya koymaktadır:

“Bir müddetten beri İstanbul’da tifüs, kolera, verem hastalıkları salgın bir sûretle çoğalıyor, bunun sebebi pisliktir. Temizliğe dikkat etmeyince bulaşır ve tutulan da kendini hekime baktırmazsa hem ölür, hem de etrafındakilere bulaştırır. Belediye gücü yetiþtiði kadar sokakları temizlemeye, yıkamaya, pislikleri vesaireyi kaldırmaya başladı. Ancak sokakları temiz tutup kirletmemek ahalinin vazifesidir. Belediye ne kadar memur kullansa, ne kadar masraf etse ahali mütemadiyen süprüntü, kağıt vesaireyi sokaklara attıkça yetişemez ve yapılan mesarif boşa gider.

Hemşehrilerimiz dükkan ve hanelerinden çıkan süprüntü, kağıt parçası vesaireyi sokaklara atmasınlar, araba gelinceye kadar bir kap içinde saklasınlar. Eski adetlerden vazgeçerek tramvay bileti, tütün paketi, eski gazete gibi şeyleri de her tarafa konmuş olan kutu ve sepetlere atsınlar. Çirkap sularını sokaklara dökmesinler, sümkürmesinler, tükürmesinler. Başka memleketlerde yaya kaldırımlarını kirletmedikten başka temizliği hane ve dükkan sahipleri yapar. Bizde öyle yapalım. Herkes ev ve dükkanının önünü temiz tutmaya çalışsın. Mağaza sahipleri sabahları yaya kaldırımlarına eşya koymasın. Esnaf yenecek şeyleri pis tutmasın. Görüyorum ki marul ve saire gibi pişirmeden yenecek şeyler yerlerde satılıyor, ahali alıyor, yiyor, hastalanıyor, ölüyor.

Bunun için esnaf temizliğe dikkat etsin ve hemşehrilerinin hayatını düşünerek sakınsın. Belediyenin vereceği talimatlara riayet etsin. Herkes elbisesini, çamaşırını kendini temiz tutsun. Evlerin içinin temizliğine, yiyeceğine, içeceğine dikkat etsin. Sokakta üstü açık meyve vesaireyi satın almasın, yemesin, hep birden el birliğiyle dikkat edersek şehrimizde tifüs, kolera, verem gibi bulaşıcı hastalıkların önünü alırız. Bu ihtarıma dikkat etmez, söylediğim şeyleri yapmaz ve buna muavenet etmezseniz önümüz yazdır, kolera ziyadeleşir, binlerce hemşehrimiz ölür.”
Bu beyannamenin yayınlandığı dönemdeki kurallar aslında şimdi de çevremizde sağlığımızı tehdit eden birçok faktöre karşı neler yapmamız gerektiğini de bizlere açıkça göstermektedir.

Osmanlı’da temizlik anlayışı ile ilgili son olarak 2006 senesi içinde Topkapı Sarayı Müzesi’nde açılan “Hamam” isimli sergiden söz etmek istiyorum:

Bu sergide S. Delibaş, E. Bilirgen, D. Esemenli, F. Çakmut, Ö. Tufan tarafından hazırlanmış olan ve makalelerle zenginleþtirilmiþ olan katalogda “Tarihte Yýkanma Kültürü”, “Osmanlı Sarayında Hamam", "Osmanlı Hamam Geleneği", "Osmanlılarda Temizlik, Sağlık ve Keyif", "Hamam Malzemeleri", "Osmanlı Sarayı ve İstanbul'da Berberlik Kurumu" isimli makaleler yer almaktadır. Bu katalog da temizlik kavramına Osmanlılar döneminde gösterilen önemi açıkça ortaya koyan çok önemli bir eserdir.

Türkler bir zamanlar daha birçok konuda olduğu gibi temizlik açısından bütün dünyanın örnek aldığı bir toplum haline gelmiştir.
Osmanlı’nın torunları olarak günümüzde Avrupa’dan öğrendiğimiz “kirli yaşamları” bu ülkeye yakıştıramıyorum ve gençlerimize sağlıklı bir toplumda yaşamanın temel şartının temizlikten geçtiğini öğretecek bilinçte olabilmeyi ümit ediyorum.

Tek tek incelendiğinde oldukça geniş bir konu olan Osmanlı’larda Temizlik Anlayışı ve Önemi konusundan çok kısa bir şeklide söz etmeye çalıştığım bu yazıma Eski İstanbul' un hamam kitabelerinden birinde yazan bir yazı ile son vermek istiyorum:

"Tıynetin na-pak ise, Hayr umma sen germabeden Önce tathir-i kalb et, sonra tathir-i beden."
(Kötü huylu, kirli karakterli bir kimse isen, hamamdan bir şey bekleme. Temizlik istiyorsan evvela kalbini temizle, sonra da bedenini..)

Temiz ve sağlıklı günler dileğiyle…


http://www.roxelanne.com/

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Hürrem Sultanın Hayatı

Hürrem Sultan 1506 yılında doğup 1558 yılında 52 yaşındayken vefat etti. Osmanlıca yazılışı خرم سلطان
Kanuni Sultan Süleyman Han'ın eşi ve sonraki padişah II. Selim'in annesidir.
Lehistan Krallığı'nın sınırları içerisinde bulunan Rohatyn'da[3] doğdu. 14 yaşındayken Tatar akıncılar tarafından 1520 tarihinde Rohatyn'den kaçırılmış[1], Kırım Hanı'nın himayesine girmiş ve daha sonra Osmanlı sarayına sunulmuştur.
16. yüzyıl kaynaklarına göre kızlık ismi bilinmiyordu. Ama daha sonraki kayıtlara geçen iddialara göre mesela 19. yüzyılın Ukrayna'daki ilk kayıtlarına göre (!) Anastasia (Kısaca Nastia) Polonyalıların geleneğinde, Aleksandra Lisowska olarak bilinir. Genelde Hürrem Sultan ya da Hürrem balsaq sultan olarak bilinirdi; Avrupa dillerinde Roxolena, Roxolana,Roxelane, Rossa, Ruziac, Türkçe'de Hürrem (Farsça kökenliخرم Khurram), neşeli olan kişi ve (Arapçada Karima -كريمة) Soylu olan kişianlamına gelir. Roxelana, onun gerçek ismi olmayabilir ama takma adı onun Ukraynalı soyuna ait olan (Günümüze ait yaygın isim Ruslana) ve doğu slav ismi olan, Roxolany ya da Roxelany, şimdiki Ukrayna halkında 15. yüzyıldan sonra kullanılıyordu.
Hürrem Sultan, sarayda özel bir eğitim gördü. Güzelliği, zekası ve becerisi ile padişahın dikkatini çekmeyi bildi. Harem kadınları ve saray ileri gelenleri arasında da kendine yer edindi.
Hürrem Sultan, Kanuni Sultan Süleyman'a bir kız, dört oğlan çocuğu doğurdu. En büyük oğlu Mehmet Şehzade tahta çıkamadan öldürüldü. İkinci oğlu Selim tahta çıktı. Diğer çocukları da Beyazıt ve Cihangir Şehzadelerdir. Kızı Mihrimah Sultan'ı Rüstem Paşa ile evlendi.
Hürrem Sultan 18 Nisan 1558 tarihinde eşi Kanuni Sultan Süleyman'dan 8 sene önce 52 yaşındayken öldü. Oğlu II. Selim'in tahta çıkışını göremedi. Süleymaniye Camisi Külliyesi içinde kendisi için yaptırılan türbeye gömüldü. Türbenin iç duvarları bir cennet bahçesini tasvir eden İznik çinileriyle kaplıdır.
Hürrem Sultan İstanbul'da günümüzde onun adıyla anılan Haseki semtinde, Mimar Sinan'a Haseki Külliyesini yaptırmıştır. 1538-1550 yılları arasında inşaatı tamamlanan külliyenin içinde bir hamam, medrese ve hastane bulunmaktadır. Günümüzde T.C. Sağlık Bakanlığı Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi olarak tanınan bu hastane Türkiye'de kesintisiz hizmet vermekte olan en eski hastane olma özelliğini taşır.
Hürrem Sultan ayrıca Ayasofya Camii civarında yardıma muhtaç ve fakirlerin karnını doyurmak için bir mutfak yaptırtmıştır.
Hürrem Sultan Avrupa'da, modern Türkiye'de ve batıda birçok resim, müzik ve bale gibi tarihi çalışmalara konu olmuştur. Mesela Joseph Haydn'in 63. senfonisini örnek verebiliriz. Eserler Ukraynalılar tarafından yazılmıştır ama genelde İngilizce, Almanca ve Fransızcadır.
Hürrem Sultan'ın doğduğu yer olduğuna inanılan Ukrayna'nın Rohatyn kentinde bir Hürrem Sultan anıtı bulunmaktadır. 2007 yılında, Ukrayna'daki bir liman kenti olan Mariupol'daki Tatarlar Hürrem Sultan'ın onuruna bir müze açmıştır.
Hürrem Sultanın Hayatı

Meyve Sabunu Tarihçesi


Roxelanne Meyve Sabunu olarak; el emeği göz nuru tarihi meyve sabunlarını sizin saraylarına konuk etmenin haklı gururunu yaşıyoruz.
İlk olarak Edirne de ortaya çıktığı bilinen meyve sabunu üreticiliğinin geçmişi, 1600 lü yıllara kadar uzanır. 17. yüzyılda Osmanlıda misk, amber ve gül esansı karıştırılarak hamur kıvamına getirilen sabunun birebir meyve boyutlarında şekillendirilmesi ve gerçek meyve renklerine uygun şekilde boyanmasıyla imal edilen meyve sabunları, zamanla Osmanlı sarayına, sultanlara, yerli ve yabancı devlet erkanına sunulan değerli hediyeler arasına girmiş ve meyve sabunculuğu Edirne`de çok önemli bir meslek haline gelmiştir
 Roxelanne Yeşil Elma Meyve Sabunu
Esans katılarak üretildikleri ve ferahlatıcı bir koku yaydığı için halk arasında mis sabunu olarak da anılan meyve sabunlarının, tarih boyunca saraydan gelen siparişlerin öncelikli olarak karşılanması gerektiğinden dolayı saray sabunu, padişahın gerek hijyen gerekse hediye sunmaktaki titizliğinden dolayı padişah sabunu olarak tanımlandığı da bilinir.
 Roxelanne Sarı Üzüm Meyve Sabunu
Edirne’de üretilen mis kokulu meyve sabunlarının hepsi piyasada satılmaz, büyük bir kısmı padişahın isteği üzerine İstanbul`daki Topkapı Sarayı`na gönderilirdi. Özellikle padişah kızları ve cariyeleri odalarında mutlaka meyve sabunu bulundurur, kokulu meyve sabunlarını çeyizlerinin önemli bir parçası olarak görürlerdi. Ayrıca padişahların yabancı devlet başkanlarına gönderdiği hediyeler arasına meyve sabunları konulmasına da özen gösterilirdi.
Tarihimizin en değerli el sanatlarından meyve sabunu, Roxelanne farkı ile evinize konuk oluyor.
Şıklığıyla göz zevkinize hitap eden meyve sabunları, %100 gerçek sabunun "hiçbir katkı maddesi olmaksızın" işlenmesiyle üretilmekte, süslemelerde ise insan sağlığına zarar vermeyen en kaliteli gıda boyaları kullanılmaktadır.

http://www.roxelanne.com/

22 Mayıs 2012 Salı

www.ciceksepetisabundan.com yayında

Sevdiklerinize birbirine benzeyen meyve ve çiçek sepeti göndermekten sıkılmadınız mı? Meyve Sabunu aranjmanlarımız tam size göre.

Çiçek Sepeti Sabundan olur mu demeyin? Hem de çok güzel olur.

Beyaz Bisiklet Sabundan Çiçek Sepeti


Yeni sitemiz www.ciceksepetisabundan.com yayında.

Roxelanne Meyve Sabunu Evim Net Kampanyası

Roxelanne Meyve Sabunu ürünlerimiz 27-28-29 Mayıs 2012 tarihlerinde Evim net de çok özel avantajlı fiyatlarla sizlerle buluşuyor.

Sakın kaçırmayın, en güzel aranjmanları siz tasarlayın.

Roxelanne Sarı Üzüm Meyve Sabunu


http://www.roxelanne.com/